8 Ağustos 2008 Cuma

UNUTULMAYANLAR




Charlie Chaplin
Melon şapka, kamış baston, badem bıyık, redingot ceket, kolalı yaka, geniş pantolon, salapurya ayakkabı, paytak yürüyüş, ezik utangaçlık, soylu hoşgörü ve özgürlük tutkusu...





Melon şapka, kamış baston, badem bıyık, redingot ceket, kolalı yaka, geniş pantolon, salapurya ayakkabı, paytak yürüyüş, ezik utangaçlık, soylu hoşgörü ve özgürlük tutkusu...

Sinemaya ucunda kıyısından bulaşan ya da iyi bir izleyici olan birisine bu özellikler kime ait diye sorarsanız hemen cevap alırsınız, Charlie Chaplin...

Oyuncu, yönetmen, senaryocu, müzikci, yapımcı sinemaya o kadar bağlıydı ki sadece kameranın önünde değil işin mutfağında da hep çabaladı. Yoksul bir İngiliz ailesinde doğan babası alkolik, annesi şizofren olan Chaplin, tüm bu olumsuzluklara rağmen nasıl bu denli başarılı oldu dersiniz?

Her sözcüğü kullanabilirsiniz sevgi, çaba, hırs, evet belki de bunlar vardı ama en önemlisi o sinemayı popüler kültürün gündelik tüketim malzemelerinden olmadığını biliyordu... Bütün dünya onu Şarlo karakteri ile tanıdı. 26 yıl bağlı kaldığı bu karakter ile dünyanın yüzünü güldürdü. Ama asıl büyük filmlerini ortağı olduğu United Artists/Birleşmiş Sanatçılar'ı kurduktan sonra verdi. İşte fırtına bu noktadan sonra koptu, Chaplin artık özgürdü. Sakar Şarlo tiplemesinden çıkıp içli ve güçlü yapımlarla çürümüş sistemi eleştirince, bütün duyarlı ve önemli sanatçıların başına gelen deli saçması yasaklar, baskılar, sürgünlerden o da nasibini aldı.

‘The Golden Rush/Altına Hücum’ filminde komünizm propagandası yaptığı gerekçesi ile hakkında karalama faaliyetleri başladı ve ardından İsviçre sürgünü geldi. Oysa Altına Hücum filminde aç ve yoksul insanların Alaska’ya bir umut yolculuğu vardı. Yolculuk sırasında bu küçük adam, açlıkla, soğukla, canilerle mücadele ediyordu ve dönemi çok iyi yansıtıyordu. Filmde açlıktan ayakkabısını yeme, mum'u tuzlayarak yeme ve yine açlıktan birbirlerini tavuk olarak görme sahneleri unutulmazdı. Ama işte bu gerçekler Amerikanın erdemli elit kesimi tarafından propaganda olarak algılandı. Elbette bütün bu baskılar bu büyük sinemacıyı yıldırmadı, peş peşe harika filmler geldi.

The City Lights/Şehir Işıkları, Modern Times/Asri Zamanlar ve The Great Dictator/Büyük Diktatör, en önemli filmlerinden bazılarıydı. Özellikle Büyük Diktatör filminde Adolf Hitler hicvi unutulmazdı. Hatta bazı kaynaklar Hitlerin bile bu filmi çok beğenip kendi arşivine kattığını söyler. Başka önemli bir söylenti de Amerika’daki karalama kampanyasının onu Amerikan vatandaşlığını kabul etmemesinden dolayı yapıldığıdır. Evet, bu bile onun ne denli önemli bir sanatçı olduğuna dair en büyük kanıttı. Daha sonra Amerika’ya çağrılıp 1972 yılında Oscar Onur Ödülü verildi, dakikalarca ayakta alkışlandı. Sinemayı sinema yapan en önemli sinemacıların başında gelen Charlie Chaplin, ülkesinden uzakta yaşama veda etti.

Büyük sanatçıların değeri neden bilinmez, anlamak zor. İngiltere Oscar Wilde’i, Fransa’nın çürümüş hapishanelerinde sefil bir ölüme terk etti. Şimdi ise adına anıt dikiyor, yüceltiyor. Biz Nazım Hikmet’i, Anadolu’daki bir çınar ağacı gölgesinde mezarında yatma isteğini ona çok gördük. Şimdi çok büyük bir şairdi diye dövünüyoruz.

“… Zalimler de böyle sözler vererek iktidara geldiler. Ama yalan söylediler! Sözlerini tutmuyorlar. Hiçbir zaman da tutmayacaklar! Diktatörler kendilerini kurtarır ama halkı köle gibi kullanır. Artık dünyanın özgürlüğü için savaşalım, hırstan, nefretten ve hoşgörüsüzlükten kendimizi arındıralım. Sağduyulu bir dünya için savaşalım, bilimin ve gelişmenin bizleri mutluluğa götüreceği bir dünya için savaşalım. Askerler, demokrasi adına birleşelim!”

-Charlie Chaplin (Diktatör filmindeki konuşma'dan alıntı)-

Sinemayla kalın...

Hiç yorum yok: