29 Ağustos 2008 Cuma

jhon lenon


John Lenon'un hayatı film oluyor!

Beatles’in solisti ünlü şarkıcı John Lennon’ın hayatının filmi yapılacak.

Sam Taylor-Wood’un yöneteceği ve ünlü şarkıcının ergenlik dönemine odaklanacak olan "Kayıp Çocuk" (Nowhere Boy) adlı film, Lennon’ın doğum yeri Liverpool’da çekilecek.

Matt Greenhalgh senaryosunda, Lennon’ın annesi tarafından terk edilmesi ve otoriter teyzesi tarafından yetiştirilmesinin üzerinde odaklanıyor. Lennon’ın bu döneminde tek kaçış yolu müzik, sanat ve daha sonra Beatles’daki grup arkadaşı şarkıcı Paul McCartney ile kaderini belirleyen arkadaşlığı idi.

Yönetmen Taylor-Wood, "Lennon’ın hayatının ilk yıllarındaki kadınların gerçekten onun sonradan nasıl bir insan olacağını belirlediğini" söyledi. İngiltere Film Konseyi ile birlikte filmin yapımcılığını üstlenen Ecosse Films, filmin başrolleri için oyuncu seçiminin hala devam ettiğini bildirdi.

Reklam gerçeği

2000 yılında orjinal adı 99 Francs olan bir kitap piyasaya çıkar. Kitabın yazarı dünyanın en ünlü ajanslarında reklam yazarı olarak çalışan Frederic Beigbeder’dır. Kitapta reklam dünyası acımasızca eletirilmektedir. Kitabın çıkmasının ardından Beigbeder reklam ajansındaki işinden kovulur.

99 Francs birçok dile çevrilir, uzun süre çok satanlar listesinde kalır. Yapımcı Alain Goldman’ın kitabı beyarperdeye aktarması yedi yıl sürer. Goldman, filmin kitaba sadık kalmasını istemekte fakat iş ortakları televizyonlar için riskli bir proje olmasından çekinmektedir. Sonunda Pathè ve Arte bu riski alırlar ve bu hafta Türkiye’de de gösterime giren 99 Francs - 9.90 YTL, Jan Kounen yönetmenliğinde sinemaya aktarılır. Filmin başrolünde, yaptığı televizyon şovuyla şöhreti yakalayan Jean Dujardin var. Dünyanın en iyi reklam ajanlarından birinde metin yazarı olarak çalışan Octave Parango bir insanın ilk kalemde isteyeceği her şeye sahiptir. Para, yetenek, kariyer, kızlar... Fakat ajanstaki kızlardan Sophie ile yaşadığı aşk ve girdiği bir toplantı Octave’ın hayatını ve alt üst eder. Hafifçe aklını oynatan Octave kendi yarattığı reklam kampanyasını sabote ederek sisteme karşı gelmeye karar verir.

9.99 YTL kitabın ruhuna epey sadık kalınarak başarıyla sinemaya aktarılmış. Filmin başarısında role çok yakışan Jean Dujardin’in payı oldukça büyük. Oyuncu filmi baştan sona sırtlayıp götürmüş. Uzun saçları ve gözlükleriyle Frederic Beigbeder’e oldukça bezetilen Dujardin’in gerçekçi oyunu hiç aksamıyor. Yönetmen Jan Kounen’in hareketli kamerası, filmin görsel zenginliği ve kurgunun hızı filmi eğlenceli kılıyor. Film, reklam ve pazarlama dünyası hakkında söylemek istediği her konuyu açıklıkla dile getiriyor.

15 Ağustos 2008 Cuma

Kategori Dışı



Modern Amerikan sinemasının en güçlü isimlerinden biri...Hareketli kamerası,akıl almaz kurgusu ve Hollywood patronlarını karşısına almak pahasına seçtiği aykırı senaryoları ile tanınan idealist bir sanatçı...

Bir filmin değerini belirleyen şey nedir?Bir yönetmen başarısını geniş kitlelere seslenebiliyor olmasıyla mı,yoksa aldığı ödüllerlemi ispat eder?Herkesin anlayıp sevebileceği bir film yapmak mı daha makbüldür,yoksa az sayıda izleyici hedefleyen sıra dışı projeler peşinde koşmak mi?Bunun gibi daha nice soru vardır sinemaseverlerin aklını karıştıran.Özellikle,son dönemde sıklıkla gündeme gelen bir sanat filmi popüler film ayrımı vardır ki,en ateşli tartışmalar bu konu üzerinde yapılır.Oysa sinemayı he bir sanat dalı hem de bir kitle iletişim aracı olarak bu şekilde snıflandırmaya çalışmak son derece gülünç ve aynı zamanda da faydasız bir girişim.Hem geniş kitlelerce izlenen hemde her flminde kendine has üslubunu ortaya koymayı,üstüne üstlük yeni yaratıcı fikirlerle beslemeyi başaran,bir yandan dünta çapında kabul görmüş starlarla çalışıp,bir yandan da hiç tanınmamış oyunculardan yeni starlar yaratan bir isim.Hemen her filmine eleştirmenler tarafından övgüye boğulmasına rağmen,düne kadar tüm Oscar törenlerinden eli boş dönen,kimi zaman büyük şirketlerin devasa bütçeleriyle,kimi zamansa kendi banka hesabının imkan verdiği kadarıyla filmlerini gerçekleştiren sıra dışı bir yönetmen::Martın Scorsese

FİLMLERİNDEN DİYALOGLAR

^İnsan yaşadığı sürece sağlıklı sayılır^ Travis Bickle-taksi şöförü
^Kadınları bilirsin,doğru zamanda,doğru yerde ve doğru şartlarda her şeyi yapabilirler^ Jake Lamotta-kızgın boğa
^Herkes kendi cennetine erişebilmek için cehenneminden geçmelidir^ Max Caddy-korku burnu
^Dünyada tek bir kadın vardır.Bir sürü yüzü olan tek kadın. Şeytan-günaha son çağrı
^Dışarıda olanları değiştiremezsin.Sadece bakış açısını değiştirebilirsin^ Marcus-yaşamın kıyısında
^İnancımız düşmanlarımızın en korktuğu silahımızdır^ Amsterdam-New York çeteleri
kaynaka:sinema dergisi

12 Ağustos 2008 Salı

Afişler Yarışıyor...


Bu yıl 11. kez düzenlenecek olan 1001 Belgesel Film Festivali için yapılan Afiş Tasarım Yarışması’na başvurular devam ediyor.


Programında sadece belgesel filmlere yer veren 1001 Belgesel Film Festivali’nin afiş yarışması amatör ya da profesyonel tüm katılımcılara açık. Katılımcıların en fazla dört eserle başvurabileceği yarışmada seçilen eserin sanatçısına 1000 YTL telif hakkı ödenecek. Ödül töreni ise festivalin 13 Kasım’daki açılış töreni sırasında yapılacak. Son katılım tarihi 15 Ağustos.

Festival Haberleri

Türk yönetmenler Venedik yolcusu

Bu yıl 65.’si düzenlenecek olan Venedik Film Festivali’nin en önemli ödülü Altın Aslan’a, Semih Kaplanoğlu’nun “Süt”, Ferzan Özpetek’in “Mükemmel Bir Gün” adlı filmleri aday olarak gösterildi.

27 Ağustos - 6 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan festivalde bu yıl 21 film Altın Aslan için yaraşacak.
Yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun senaryosunu Orçun Köksal ile birlikte yazdığı “Yusuf Üçlemesi”nin ikinci filmi olan “Süt”ü, dünya prömiyerini de Venedik Film Festivali’nde yapacak. Başkanlığını Wim Wenders’in üstlendiği Altın Aslan’ın jürisinde Rus senarist Juriy Arabov, İtalyan aktris Valeria Golino, İskoçyalı sanatçı Douglas Gordon, Amerikalı senarist ve film yapımcısı John Landis, Arjantinli yönetmen Lucrecia Martel ve Hong Konglu yönetmen Johnnie To yer alacak. Festival kapsamında Selim Evci’nin ilk uzun metrajlı filmi “İki Çizgi” de Türkiye’yi temsil edecek. “İki Çizgi”, festivalin “International Film Critics Week” bölümünde dünya prömiyerini yapacak, “Geleceğin Altın Aslanı” ödülü için yarışacak.

İki Çizgi




İki Çizgi Venedik Film Festivali’nde

Selim Evci’nin yönetmen, yapımcı ve senaristliğini üstlendiği ilk uzun metraj filmi İki Çizgi, 27 Ağustos - 06 Eylül 2008 tarihleri arasında düzenlenecek 65. Uluslararası Venedik Film Festivali’nde Türkiye’yi temsil ediyor.Festivalin, International Film Critics’ Week bölümünde, dünya prömiyerlerini yapacak olan 7 yarışma filmi Golden Lion of the Future ödülüne aday gösterildi. Seçkinin ilk filmlerden oluşturulduğu bu bölümde İki Çizgi Türkiye adına yarışacak. Çekimleri geçtiğimiz yıl tamamlanan ve Selim Evci tarafından yaklaşık 6 ayda kurgulanan İki Çizgi, festivalde ilk kez seyirci karşısına çıkacak. Filmin başrollerini Gülçin Santırcıoğlu ve Kaan Keskin paylaşıyor.

Sonbahar

Sonbahar, Montreal Film Festivali YolcusuÖzcan Alper’in ilk uzun metraj filmi Sonbahar dünyanın en önemli ve prestijli festivallerinden biri olan Montreal Film Festivali’ne katılıyor.




Film bu yıl 32.si düzenlenecek olan festivalin, Dünya Sineması’na Bakış bölümünde gösterilecek. 21 Ağustos - 01 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalin Dünya Sineması’na Bakış bölümü, dünyanın dört bir yanından filmleri bir araya getirerek kültürel çeşitlilik ve ülkeler arası diyalog sağlamayı amaçlıyor. Yapımcılığını Serkan Acar’ın üstlendiği Sonbahar, yine Ağustos ayı içerisinde düzenlenen Locarno ve Saraybosna Film Festivalleri’nin yarışma bölümlerinde yer alıyor.

Sonbahar’, Locarno Film Festivali’nde

15. Altın Koza Adana Film Festivali’nde üç ödül alan, Özcan Alper’in yönettiği “Sonbahar”, Uluslararası Locarno Film Festivali’nde Altın Leopar için yarışacak.Film, 6-16 Ağustos tarihlerinde İsviçre’nin Locarno kentinde düzenlenecek festivalin ardından Saraybosna Festivali’ne gidecek.
kaynak:milliyet.com

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Star Wars Klonların Savaşı 2008

Animasyon Türünde Bir STAR WARS Fikri Nasıl Çıktı?
SORU: Animasyon türünde bir STAR WARS filmi yapma fikri nasıl ortaya çıktı?

GEORGE LUCAS: Klon Savaşları'nın ilginç yanı, Skywalker destanını anlatan altı STAR WARS filminin normal seyri içinde, o dönem boyunca olan tüm hikayenin anlatılmamış, atlanmış olması. "Episode II"nun başında, "Episode III"nin de sonunda biraz söz ediliyor. Ama, elbette, bir savaş sırasında çok ama çok sayıda hikaye, heyecan verici aksiyon, dram, üzüntü ve hatta mizah vardır. "KLON SAVAŞLARI"un animasyon versiyonunu yapma düşüncesi ilgimi çekti çünkü bize gerçekten de başka hikayeleri anlatma, diğer Jedi'ları gösterme, yeni karakterler yaratma ve hatta bizzat klonlar hakkında hikayeler anlatma olanağı sağlayacaktı. Bazılarının çok ilginç hikayeleri var. Bu sayede STAR WARS tablosunu daha geniş bir tuvale taşıma olanağı bulduk.

DAVE FILONI: Beni her zaman en çok şaşırtan şeylerden biri, çok küçük gözüken bir zaman diliminde ne kadar çok hikaye anlatılabildiği olmuştur. "Episode II" ile "Episode III" arasında sadece üç yıl var. Buna rağmen, bir sürü hikaye anlatabiliyor, yeni karakterlerle tanışabiliyor ve yeni yerlere, hayal bile edemeyeceğim yerlere gidebiliyoruz.

Star Wars Karakterleri

Favori Karakterleriniz Kimler?

Soru: "KLON SAVAŞLARI" size Skywalker destanı dışında kalan karakterleri irdelemek için büyük bir fırsat sunuyor. Favorilerinizden bazıları kimler?

GEORGE LUCAS: "A New Hope"un kantin sahnesindeki mavi uzaylı Duro'lar hep hoşuma gitmiştir. Bunlar Neimoidian ailesinden geliyor, ama Neimoidian'lar daha yeşil ve kırışıklar.

DAVE FILONI: Benim favorim ise Jedi Konseyi. Çok az gördüğümüz ama kendi dönemlerinde efsane olan bu karakterleri irdeleme fırsatına bayılıyorum. Kit Fisto, Ki-Adi-Mundi, Luminara, Plo Koon...

GEORGE LUCAS: Dave'e kalsaydı, Plo Koon her sahnede olacaktı! Dave'in bu kadar önemsediği karakterlerin artık, sadece savaşlarda ya da kısa sahnelerde ya da arka planda bir yerlerde gözüken karakterler olmaktan çıkmaları harika.

DAVE FILONI: Gerçekten önemli olan da bu. Bu karakterleri, onların başına gelenleri, filmdeki gelişimlerini önemsiyorum; bu, filmde göstermekten büyük heyecan duyduğumuz bir macera.

8 Ağustos 2008 Cuma

UNUTULMAYANLAR




Charlie Chaplin
Melon şapka, kamış baston, badem bıyık, redingot ceket, kolalı yaka, geniş pantolon, salapurya ayakkabı, paytak yürüyüş, ezik utangaçlık, soylu hoşgörü ve özgürlük tutkusu...





Melon şapka, kamış baston, badem bıyık, redingot ceket, kolalı yaka, geniş pantolon, salapurya ayakkabı, paytak yürüyüş, ezik utangaçlık, soylu hoşgörü ve özgürlük tutkusu...

Sinemaya ucunda kıyısından bulaşan ya da iyi bir izleyici olan birisine bu özellikler kime ait diye sorarsanız hemen cevap alırsınız, Charlie Chaplin...

Oyuncu, yönetmen, senaryocu, müzikci, yapımcı sinemaya o kadar bağlıydı ki sadece kameranın önünde değil işin mutfağında da hep çabaladı. Yoksul bir İngiliz ailesinde doğan babası alkolik, annesi şizofren olan Chaplin, tüm bu olumsuzluklara rağmen nasıl bu denli başarılı oldu dersiniz?

Her sözcüğü kullanabilirsiniz sevgi, çaba, hırs, evet belki de bunlar vardı ama en önemlisi o sinemayı popüler kültürün gündelik tüketim malzemelerinden olmadığını biliyordu... Bütün dünya onu Şarlo karakteri ile tanıdı. 26 yıl bağlı kaldığı bu karakter ile dünyanın yüzünü güldürdü. Ama asıl büyük filmlerini ortağı olduğu United Artists/Birleşmiş Sanatçılar'ı kurduktan sonra verdi. İşte fırtına bu noktadan sonra koptu, Chaplin artık özgürdü. Sakar Şarlo tiplemesinden çıkıp içli ve güçlü yapımlarla çürümüş sistemi eleştirince, bütün duyarlı ve önemli sanatçıların başına gelen deli saçması yasaklar, baskılar, sürgünlerden o da nasibini aldı.

‘The Golden Rush/Altına Hücum’ filminde komünizm propagandası yaptığı gerekçesi ile hakkında karalama faaliyetleri başladı ve ardından İsviçre sürgünü geldi. Oysa Altına Hücum filminde aç ve yoksul insanların Alaska’ya bir umut yolculuğu vardı. Yolculuk sırasında bu küçük adam, açlıkla, soğukla, canilerle mücadele ediyordu ve dönemi çok iyi yansıtıyordu. Filmde açlıktan ayakkabısını yeme, mum'u tuzlayarak yeme ve yine açlıktan birbirlerini tavuk olarak görme sahneleri unutulmazdı. Ama işte bu gerçekler Amerikanın erdemli elit kesimi tarafından propaganda olarak algılandı. Elbette bütün bu baskılar bu büyük sinemacıyı yıldırmadı, peş peşe harika filmler geldi.

The City Lights/Şehir Işıkları, Modern Times/Asri Zamanlar ve The Great Dictator/Büyük Diktatör, en önemli filmlerinden bazılarıydı. Özellikle Büyük Diktatör filminde Adolf Hitler hicvi unutulmazdı. Hatta bazı kaynaklar Hitlerin bile bu filmi çok beğenip kendi arşivine kattığını söyler. Başka önemli bir söylenti de Amerika’daki karalama kampanyasının onu Amerikan vatandaşlığını kabul etmemesinden dolayı yapıldığıdır. Evet, bu bile onun ne denli önemli bir sanatçı olduğuna dair en büyük kanıttı. Daha sonra Amerika’ya çağrılıp 1972 yılında Oscar Onur Ödülü verildi, dakikalarca ayakta alkışlandı. Sinemayı sinema yapan en önemli sinemacıların başında gelen Charlie Chaplin, ülkesinden uzakta yaşama veda etti.

Büyük sanatçıların değeri neden bilinmez, anlamak zor. İngiltere Oscar Wilde’i, Fransa’nın çürümüş hapishanelerinde sefil bir ölüme terk etti. Şimdi ise adına anıt dikiyor, yüceltiyor. Biz Nazım Hikmet’i, Anadolu’daki bir çınar ağacı gölgesinde mezarında yatma isteğini ona çok gördük. Şimdi çok büyük bir şairdi diye dövünüyoruz.

“… Zalimler de böyle sözler vererek iktidara geldiler. Ama yalan söylediler! Sözlerini tutmuyorlar. Hiçbir zaman da tutmayacaklar! Diktatörler kendilerini kurtarır ama halkı köle gibi kullanır. Artık dünyanın özgürlüğü için savaşalım, hırstan, nefretten ve hoşgörüsüzlükten kendimizi arındıralım. Sağduyulu bir dünya için savaşalım, bilimin ve gelişmenin bizleri mutluluğa götüreceği bir dünya için savaşalım. Askerler, demokrasi adına birleşelim!”

-Charlie Chaplin (Diktatör filmindeki konuşma'dan alıntı)-

Sinemayla kalın...